Homo Delphinus

“HOMO DELPHINUS” "Bir deniz kızı ile karşılaşmak için ne yaparsın biliyor musun? Denizin dibine kadar dalarsın. Suyun artık mavi olmadığı yere. Gökyüzünün yalnızca bir anı olduğu yere. Ve orada sessizce yüzersin. Ve orada kalırsın. Ve orada kararını verirsin: onlar için ölebilirsin. Sadece o zaman ortaya çıkarlar. Gelirler ve seni karşılarlar ve seni, onlara olan aşkınla yargılarlar. Eğer içtense, eğer safsa, onlarla olursun ve seni sonsuza kadar alıp götürürler.” - Le Grand Blue, 1988 Luc Besson'un 1998 yapımı The Big Blue (Le Grand Bleu) filmini izlemek için oturduğumda, günün birinde Jacques Mayol ile ilgili yazı yazacak kadar duygu biriktireceğimden ve yunuslarla yüzmeyi herşeyden çok isteyecek kadar filmi izleyeceğimden ve her seferinde son sahnede ince ağlamalara tutulacağımdan habersizdim. Filmin Jean-Marc Barr, Jean Reno ve Rosanna Arquette'den oluşan müthiş kadrosu, olağanüstü panaromik görüntüleri ve Eric Serra'nın dehasıyla ustalıkla kurgulanmış film müziklerinden etkilenmemek için insanın bir tek hücreli olması gerekiyor. Jean-Marc Barr'ın yakışıklılığından nasibinizi alamazsanız, Jean Reno'nun tavırları sizi sarsıyor, eskaza onu da pas geçerseniz, Rosanna Arquette sizi durup durup söylediği derin ve bilge sözlerle derinden yaralıyor. Hepsinden önemlisi, bilmek istiyorsunuz: Jacques Mayol kimdir? Yunuslara kafayı takmış bir serbest stil dalgıçtan daha öte bir şeyler var çünkü filmde ve araştırdıkça şaşırıyor, şaşırdıkça etkileniyor, ilk şoku atlattıktan sonra da Yalnız değilim duygusuyla, tatlı ve mavi bir yolculuğa çıkıvermiş buluyorsunuz kendinizi. Zira görebilen için, Jacques Mayol' un hayatı denizin sonsuz mavisiyle, serbest dalış rekorlarıyla, yunuslarla ve de sonuna kadar tinsellikle doludur. Varoluşun gizemini çözmeye çalışan ve bunu yaparken dünyaya anlamlı mesajlar veren iflah olmaz bir gezgindir Mayol. 1927 yılında Fransız bir anne babanın çocuğu olarak Çin'de dünyaya gelir. 12 yaşına kadar doğduğu ülkede yaşar. 7 yaşındayken, ailecek Fransa'ya doğru yapılan bir gemi yolcuğu sırasında, ilk defa Kızıl Deniz açıklarında karşılaşır yunuslarla. Çocuk aklından neler geçtiği bilinmez, ancak sonradan yunuslar için onlar benim gerçek ailem diyecektir. Yunusların doğuştan insan canlısı oldukları fikri, bunu böyle görmek isteyen insanların egosudur. Yunuslar da diğer canlılar gibidir. Dalarsınız ve onların size gelmesini beklersiniz. Saygı duymazsanız, sizinle vakit bile geçirmezler. Denize olan sevgisi keşif tutkusu ile birleşince dalmaya başlar. Apnea dalış da denilen, nefesi tutarak ve tüpsüz yapılan dalışlar yapmaktadır. 1976 yılında 100 metreye tüpsüz dalabilen ilk dalgıçtır. Bu dünya rekoru aslında uzun ve azimli bir çalışmanın sonunda gelmiştir. Nefesini çok uzun bir süre tutabilmektedir Jacques Mayol. 100 metrede kalp atışları dakikada 20'ye düşmektedir. O basınçta vücüdundaki kanın neredeyse tümü beyninde toplanmaktadır. Doktorlar bunun sadece yunus ve balinalarda görülen bir fenomen olduğunu söylerler. Katıldığı yarışmaların çoğunda rakip dalgıçlar ventilasyon ya da aşırı basınç nedeniyle farklı zararlar görürken, Mayol 56 yaşında 105 metre ile ikinci kez dünya rekorunu eline geçirir. Dalışları ilham vermeye devam ederken, o bir yoginin yoga sayesinde bunların çok daha üstünde performans gösterebildiğini, zira iyi bir eğitim sonrası solunumlarını 22 dakikaya kadar durdurduklarını, ve kendisinin nefesini tutma süresinin bunun çok gerisinde olduğunu belirtir. Dalmadan önce saatler süren yoga egzersizleri yapmaktadır. Ve dalış için bakış açısı;insanın kendi potansiyelini geliştirmesiyle 100 metrenin dalmak için çocuk oyuncağı bir derinlik olacağı yönündedir. 2000 yılında basılan kitabı ;Homo Delphinus. The Dolphin within Man; adlı kitap, serbest dalgıçların kutsal kitabı olmuştur. Kitapta Mayol, insanın aquatik bir kökeni olup olmadığını sorgular. Annemiz diye bahsettiği okyanus ile ve özellikle de yunuslar ve balinalarla derin bir bağlantımız olduğunu düşünmektedir. Daldığımda, Tao'nun ortasındayım. Tam bir Bir'lik halindeyim, insan olduğumu tamamen unutuyorum, bir adım olduğunu, bir bireyselliğim, bir pasaportum olduğunu; hatta bir şeklim bile yok!... Şekilsizim... O an bir çeşit çark gibiyim, sınırsız kozmik bir çark... anlıyor musunuz?.. Kelimere olan borcunu ödediğinden midir, yoksa sırf yunuslarla birlikte yüzebilmek için ilkgençlik yıllarında Florida'daki bir havuzda işe başlayıp, öğlen yemekleri dahil onlarla yüzüp herşeyi onlardan öğrendim dediği için midir bilinmez, sözler sadece bir detaydır. Yakın arkadaşlarına göre Jacques ile iletişim kurmanın %20 si sözcüklerledir, %30 u beden dili ve geri kalanı da sadece telepati. Evcil olmayan Jojo isimli yunusla 3 hafta geçirdim. Sizi temin ederim ki, Jojo ile birlikteyken kelimeler kesinlikle gereksiz. Öyle bir şey ki, tanımı yok, limiti yok, ama birlikte gerçekten çok iyi anlaşıyorsunuz... Hepsi bu! Jacques Mayol, kendi yapabildikleri ve yaptıklarıyla, denizle insanın tinsel bağlantısı analiz etmiş, doğayla olan bağlantımızı tekrar kurmamızı sağlamaya çalışmıştır. Derin spiritüel yetenek ve algılara haiz olduğu süphe götürmez olan Mayol, zaman zaman umutsuzluğa düşse de, yaşamının çok önemli bir bölümünü suyun içinde, yunus ve balinalara derine dalmayı öğreterek, deniz annemizle bağlantısının ve varoluşun gizemini aramakla geçirmiştir. Yoga ve Zen öğretilerine olan ilgili ve de bilgili tavrı, dalış esnasında psikolojik olarak oldukça güçlü bir zihin halinde olmasını sağlamıştır. Dalmak için adaları tercih eden Mayol, 74 yaşında iken bile hemen hergün 40 metrelere dalmakta ve nefesini rahatça 4 dakika tutabilmektedir. Onları (yunusları) hayranlıkla izleyerek çok uzun zamanlar geçirdim, canlı türlerinin arasındaki saf ilişki üzerine meditasyonlar yaparak... İtalya, Japonya ve güney Caicos Adaları arasında yaşamını geçiren Mayol, 1983 yılında dalışı resmi olarak bıraktığını açıkladıktan sonra arkeolojiyle ilgilenmiş, kitabını tamamlamış ve kardeşi Pierre Mayol ile birlikte bir kitap daha yazmış, onlarca belgesel filmin yazarlığını ve prodüktörlüğünü yapmış ve dalış tekniklerini anlattığı seminerlere katılıp, dünyanın bir çok yerindeki dalgıç okullarına aktif olarak destek vermiştir. Dalgıçların kişisel ego ile kendilerini zorlayarak katıldıkları yarışmaları haz etmemektedir. Bunu dostlar arasındaki her konuşmasında dile getirir. Amaç bu değil demektedir. Mayol'a göre, denizle olan bağlantımız bize birşeyler katmalıdır, en azından deneyimsel olarak algımıza olumlu bir etkisi olmalıdır. Yine de umudunu yitirmez. Anlamayanlara kızsa da, anlayanları çoktur. Bir şeyi tanımlamaya çalıştığınız anda, onun özünü kaybedersiniz. Takvimler 22 Aralık 2001 i gösterirken, Yunus adam ünvanının haklı tek sahibi Jacques Mayol, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiyi, İtalya Elba'daki evinin havuzunun yanında bulunduğunda geçmiştir. Mavi suların siyaha döndüğü noktada, hiçkimse intiharının nedenini anlamaz. Kimilerine göre, Mayol, zamanın geri döndürülemez prensibini kabullenememiş ve yaşlandığı için depresyona girmiştir. Kimileriyse tüm doygunluğuna yeni bir tecrübe eklemek istediğini ve belki de kendi ölümünün ardındaki gizi aralamak için bunu yaptığını savunur. Sebep ne olursa olsun, okyanuslarda bir yaşam geçiren Mayol, iki kitabı, yüzlerce dalışı, dalmaya olan tutkusu ve yunuslara olan derin sevgisi ile anılmaya ve tüm zamanların en efsanevi serbest dalgıcı olarak kalmaya devam edecektir.
Bir denizkızı ile karşılaşmak için yapmamız gerekenleri
öğretecek, Taonun ortasına dalmayı, yunusların aslında oyunbaz olmadıklarını, tek bilinenin tanımsızlığını anlatıp duracaktır...
Yazan: Ebru Dengiz